The Photo of the Month: Today, if you move along the coast of the Marmara Sea by leaving the whistles of the ferries and the cries of seagulls behind, you will pass through a landscape that has astonished all travelers who visited the City for centuries; maybe you’re just going to work. Along the coast are many palaces to see, such as Topkapı Palace, Dolmabahçe Palace and Çırağan Palace; but one of them has remained in obscurity: the Bukoleon Palace. Having built as a part of The Great Palace of Constantinople on the Marmara Sea walls, the palace could only be accessed by the imperial ships. The Bukoleon palace was partly destroyed due to the construction of railways in the second half of the nineteenth century, which is a symbol of the modernization ambition of the Ottoman Empire, and the urban texture around it swallowed the remaining part extending towards the Hippodrome. Still, inhabitants of the City enjoyed this place for a long time after Byzantium, as can be seen from the boat in the photograph; until the connection between the historical building and the glowing sea was cut by the coastal road built here in 1956. We hope that the archaeological excavation and restoration works which have recently been restarted at the Bukoleon Palace, which was first excavated in 1913 by Theodor Wiegand and Ernest Mamboury, will elevate it to the place it deserves in Istanbul’s landscape and in its cultural heritage and re-include it in the lives of the inhabitants and visitors of Istanbul.
Ayın Fotoǧrafı: Bugün vapur düdükleri ve martı çığlıklarını arkanıza alıp Marmara Denizi’nde kıyı boyunca ilerlemek isteseniz yüzyıllar boyunca buraya gelen tüm seyyahları hayretler içinde bırakan bir manzaranın içinden geçersiniz. Üstelik belki de sadece işe gidiyorsunuzdur. Kıyı boyunca Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı ve Çırağan Sarayı gibi görülebilecek pek çok saray vardır; ama bir tanesi çok arka planda kalmıştır: Bukoleon Sarayı! Bizans’ın Büyük Saray kompleksinin bir parçası olarak Marmara deniz surları üzerine inşa edilmiş bu sarayın merdivenlerle inilen limanına sadece imparatorluk gemileri yanaşabilirdi. Fotoğraftaki sakin sular sarayın duvarlarına çarpardı. Saray, Osmanlı’nın modernleşme ihtiyacının bir sembolü olan demiryolunun inşası sırasında parça parça yıkılmış, zamanla gelişen etrafındaki kentsel doku sarayın Hippodrom’a doğru uzanan kısmını da yutmuştur. Yine de Istanbullular, fotoğraftaki sandaldan da anlaşılacağı üzere buranın keyfini Bizans’tan sonra da uzun bir süre çıkarmıştır. Ta ki 1956 yılında buraya inşa edilen sahil yolu ile bu ışıltılı deniz ve tarihi yapı arasındaki ilişki kesilene kadar. 1913 yılında Theodor Wiegand ve Ernest Mamboury tarafından ilk kez kazılan Bukoleon Sarayı, bugünlerde yeniden başlatılan arkeolojik kazı ve restorasyon çalışmaları ile umarız Istanbul peyzajında ve kültür mirasında tekrar hak ettiği yere taşınır ve bu yeni çalışmalar Bukoleon’u yeniden Istanbulluların hayatına dahil eder.