My first job at the Istanbul department of the DAI was related to photography. In 2016, I worked for the Pergamon and Boğazköy excavation archives. Whenever my work allowed and I had time, I took a look at old photos to know the archive better.
One day, I saw the name “Sandıklı” on one of the archival boxes. Sandikli was the place where my family comes from! I was born and raised in Germany. Those days, I only knew Turkey from the summer holidays. We used to spend our summer holidays in Sandikli, which was a small place in Afyonkarahisar at that time. Sandıklı was the meeting point of my relatives living abroad. For me, Turkey meant a little bit of Sandıklı. We tried to do a lot of things during our six-week vacation. The games we played until dark, the well-attended dining tables, the “mercimek bükmesi” (delicious food with lentils from Afyon) baked in the common oven of the neighborhood…
It was as if I was hearing and smelling them all from this box. How did all these fit in this little box? Especially, the memories of my grandmother came up, who was waiting for us every summer, carrying candy for the children in her pockets, and whose voice was still in my ears, saying, “I’m going to fry potato for my guzu (sheep, dialect from Afyon), right away”?
I opened the box and looked at the old photos of Afyon, Sandıklı.
Enstitüde ilk işim fotoğraf ile ilgiliydi. 2016 yılında Pergamon ve Boğazköy kazı arşivileri için çalıştım. İşim elverdikçe ve zaman buldukça arşivi daha iyi tanımak için eski fotoğraflara bakardım. Bir gün fotoğraf kutularının birinde “Sandıklı” yazdığını gördüm. Ailemin geldiği yer! Saşkınlıkla ve çocuksu bir heyecanla hemen kutuyu elime aldım; açıp fotoğraflara bakmaya başladım. Almanya’da doğup büyüdüm. Türkiye’yi sadece yaz tatillerinden tanıyordum. Yaz tatillerimizi Afyonkarahisar’ın o zamanlar küçük bir ilçesi olan Sandıklı’da geçirirdik. Sandıklı yurtdışında yaşayan akrabaların buluşma noktasıydı. Benim için Türkiye demek biraz da Sandıklı demekti. Altı haftalık tatilimize bir çok şeyi sığdırmaya çalışırdık. Karanlık basana dek oynadığımız oyunlar, kalabalık sofralar, mahallenin ortak kullandığı fırında pişen mercimekli bükmeler… Sanki hepsini bu elimdeki kutudan duyuyor, kokluyor gibidim. Bunların hepsi bu küçük kutuya nasıl sığmıştı? Hele ki her yaz bizi hasretle bekleyen, ceplerinde çocuklar için şeker taşıyan, “guzuma kumpir kızartacağım hemmençik” diyen sesi hâlâ kulaklarımda olan anneannemin bu kutuda ne işi vardı?
Kutuyu açıp Afyon Sandıklı’nın eski fotoğraflarına bakmaya başladım….
Autor / Yazan: Mine Özkılınç
She is working as a library employee at the German Archaeological Institute, Istanbul Department /Alman Arkeoloji Enstitüsü’nde kütüphane görevlisi olarak çalışmaktadır.
Photographer / Fotoğraf: Berna Güler