Arşiv İçinde Arşiv

Mamboury'nin Not Defteri

Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul Dijital Sergisi

Ernest Mamboury, 1909 yılında İstanbul’a adımını atar atmaz şehre aşık olur ve geri kalan hayatını İstanbul’da geçirir. Cebinde bir not defteriyle İstanbul sokaklarını arşınlar. Amacı İstanbul’da yok olmakta olan arkeolojik alanları ve anıtları büyük ya da küçük hiç ayırt etmeden not defterine kaydetmektir.

Ernest Mamboury
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-R15409
Fotoğrafçı: Bilinmiyor
Tarih: Bilinmiyor

Mamboury, İstanbul Arkeoloji Müzeleri müdürü Aziz Ogan ile birlikte 1938 yılında Küçük Çekmece‘de (Region) araştırma gezisinde
Alman Arkeoloji Enstitüsü E. Mamboury Arşivi

Mamboury, Theodor Wiegand ile birlikte Boukoleon Sarayı‘nda
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-1020
Fotoğrafçı: E. Mamboury, T. Wiegand

Mamboury’e ait kartvizit
T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı, Osmanlı Arşivi
BOA: HR IM, 4/36, tarih bilinmiyor

Bu serginin konusu Wolfgang Müller-Wiener’in arşivini tararken karşımıza çıkan Mamboury’e ait not defteridir. Fransızca karmaşık bir el yazısı ile tutulmuş, pek çok detaylı çizimi içeren 74 sayfalık bu küçük not defteri bize bir tür arşiv içinde arşiv hikayesi sunmuştur.

Not Defterinin Hatırlattıkları

Müller-Wiener’in arşivi onun bilimsel çalışmalarının arka planını gösterir. Kişisel notları, çizimler, haritalar, mektuplar, makaleler, yayınlar, gazete küpürleri ve yıllar içinde şekillendirdiği insan ilişkilerine ait pek çok kayıt bu arşivin bir parçasıdır. Mamboury’e ait bu not defteri Müller-Wiener’in çalışmalarına kaynaklık etmiş sayısız dökümandan sadece biridir. Elimizde bu not defterinin Müller-Wiener’e nasıl ulaştığına dair bir kanıt yok. Belki Müller-Wiener bu not defterini Mamboury’nin arşivinden aldı ve çalışıp yerine geri koymayı unuttu. Not defteri ile birlikte bulduğumuz posta pulu, defterin Müler-Wiener’e gönderilmiş olabileceğine dair bir ipucu olabilir mi bilmiyoruz. Bildiğimiz, Müller-Wiener’in tıpkı bir arşivci gibi birbiriyle ilişkişi olmayan iki şeyi yanyana koymayacağı.

Not defterine iliştirilmiş posta pulu
Alman Arkeoloji Enstitüsü W.Müller-Wiener Arşivi

Müller-Wiener tıpkı Mamboury gibi çalışmalarının büyük bölümünü İstanbul‘un tarihi ve arkeolojik mirasını belgelemeye adamıştır. 1975 yılında Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul Şubesi‘ne müdür olarak atanır atanmaz iki büyük çalışmasını tamamlamak üzere kolları sıvar:

İstanbul’un Tarihsel Topoğrafyası : 17. Yüzyıl Başlarına Kadar Byzantion-Konstantinopolis-İstanbul
(Bildlexikon zur Topographie Istanbuls: Byzantion, Konstantinupolis, Istanbul bis zum Beginn des 17. Jahrhunderts -1977)
ve
Bizans’tan Osmanlı’ya İstanbul Limanı
(Die Häfen von Byzantion, Konstantinupolis – 1994)

Müller- Wiener’in arşivinde en önemli çalışmalarından biri olan Bizans’tan Osmanlı’ya İstanbul Limanı kitabının arka planını gösteren sayısız belge vardır.

Bu belge, Müller-Wiener’in Tophane’den Beşiktaş’a kadar uzanan sahil şeridini nasıl incelediğini göstermektedir. Sayfanın sol tarafı diğer notlar için hazırlanmıştır.

Alman Arkeoloji Enstitüsü W.Müller-Wiener Arşivi

Bu belgede Müler-Wiener, Haliç boyunca uzanan rıhtım ve iskeleleri işaretleyip birbirine bağlamıştır.

Alman Arkeoloji Enstitüsü W.Müller-Wiener Arşivi

Müller-Wiener, İstanbul’un Tarihsel Topoğrafyası : 17. Yüzyıl Başlarına Kadar Byzantion-Konstantinopolis-İstanbul isimli kitabı dahilinde hazırlamak istediği tarihi harita için çok sayıda farklı harita üzerinde çalışmıştır. Arşivinden kalan tüm bu belgeler, bir mimar olarak onun, bu çok katmanlı bilgi toplama ve sistematize etme işini çoğunlukla çizimler ve eskizler yoluyla başardığını gösteriyor.

Alman Arkeoloji Enstitüsü W.Müller-Wiener Arşivi

Müller- Wiener çalışmaları için pek çok haritayı detaylı bir şekilde incelemiştir. Yararlandığı kaynaklardan biri de Mamboury’nin not defteridir.

Alman Arkeoloji Enstitüsü W.Müller-Wiener Arşivi

Mamboury’nin öğretmenliği bilinir ancak Müller-Wiener‘in hocalığı pek bilinmez. Müller-Wiener, 1976-1986 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü’nde mimarlık tarihi dersleri vermiştir. Müller- Wiener’in öğrencilerinden biri olan İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi kürsüsü öğretim üyelerinden Prof. Zeynep Kuban, arkeolojiden mimarlık tarihine geçişini Müller-Wiener’e borçlu olduğu söyler ve onunla karşılaşmalarını şöyle aktarır:

“Derslerini Türkçe verirdi. Bizim sınıfta şanslıydı; çünkü o yıl Almancası iyi olan çok öğrenci vardı. Türkçe uygun kelime aklına gelmediğinde ona yardım ederdik. Bizi güldüren bir anekdot hatırlıyorum. İyon sütununu anlatırken ince uzun diyeceğine sarışın demişti.

1980’li yılların sonlarında bir öğrenci grubuyla Priene’ye gitmiştim. Athena tapınağının etrafında dolaşırken karşıma birden bire Müller- Wiener çıktı. Duvarların arasında çizim yapıyordu. İlk tepkisi “Was machen Sie denn hier?” (burada ne yapıyorsunuz?) olmuştu. Aynı yeri tekrar ziyaret ettiğimde muhtemelen Müwie’nin (kendi aramızda ona MüWie derdik) düşürdüğü, zamanla paslanmış bir çizim gönyesi buldum. Gönye, blokların arasında uzun yıllar öylece kaldı. Hatta Müller-Wiener öldükten sonra bile. Baharları öğrencilerle Priene‘ye gittiğimde bir süre gönyeyi aynı yerde gördüm. Sanki Müller-Wiener beni selamlıyor gibiydi…“

Müller-Wiener çizim yaparken

60. yaş günü için  hazırlanmış albümden bir fotoğraf

Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-KB9467
Fotoğrafçı: Bilinmiyor
Tarih: 1983

Prof. Zeynep Kuban‘ın Müller-Wiener‘in derslerinde kullandığı defter

Mamboury’nin İstanbul hakkındaki çalışmalarının sadece küçük bir kısmını yansıtan bu not defterinin anımsattığı şeylerden biri de onun Galatasaray Lisesi’nde bir öğretmen olduğudur. Defterin fiziksel durumu incelendiğinde ilk sahibinin Galatasaray Lisesi 7/E sınıfı öğrencisi Aydın Rıfat Gözberk olduğu ortaya çıkıyor. Defter, Aydın Rıfat’ın Fransızca gramer defteridir. Bir süre sonra Mamboury’nin eline geçmiştir. Mamboury, Aydın Rıfat’a ait sayfaları dikkatlice kesmiş; defteri arka tarafından başlayarak yeniden kullanmıştır. Belki de Mamboury’nin dikkatle kestiği sayfalar kendisinin verdiği Fransızca dersinin notları ile doluydu; kimbilir… Aydın Rıfat 1944 yılında Galatasaray Lisesi’nden mezun olmuştur. Mamboury ise bu lisede resmi olarak 1923 yılında öğretmenliğe başlamış; 1949 veya 1951 yılında emekli olmuştur.

Aydın Rıfat Gözberk’in adını yazdığı ilk sayfa

1943-1944 eğitim yılı okul yıllığında Aydın Rıfat Gözberk’in fotoğrafı
Galatasaray Lisesi Arşivi

Mamboury öğrencileri ile birlikte (ikinci sırada sağdan üçüncü)
Galatasaray Lisesi kapısı önünde geleneksel poz. Fotoğrafın arkasında öğrencilerin imzaları bulunmakta. Sağ üst köşede Osmanlıca “1920-1921, 9. sınıf “ yazmakta.
Galatasaray Lisesi Arşivi

Not Defteri

Not defterinin içeriği : Albert Gabriel’in İstanbul Üniversitesi’nde Bursa hakkında verdiği konferans hakkındaki görüşleri, Galata ve Pera’daki eski mezarlar hakkındaki kayıtları, Pantokrator Kilisesi (Zeyrek Camii) hakkındaki gözlemleri, park yeri açmak için yıkılmak istenen Galata surları hakkındaki notları, Hippodrom’a ait detaylı çizimler, tarihi Beyazıt Hamamı, İbrahim Paşa Sarayı ve Aya İrini kazıları ile ilgili notlar, Çiniliköşk restorasyonu ile ilgili haberler, Alibeyköy kazısı, Büyük Çekmece turu ve Heybeliada’da bir Bizans kilisesini ziyaret.

Arkeoloji ve Tarih Günlüğü
İstanbul
A.Gabriel Konferansı, 24 Mayıs 1949

Belli ki Albert Gabriel’in İstanbul Üniversitesi’nde verdiği Bursa konferansı Mamboury’i biraz kızdırmış. Pek çok arkeolojik ve tarihi bilimsel detaya yer verdiği not defterinin en ateşli sayfası Albert Gabriel’in konferansını eleştirdiği ilk iki sayfa:

“Zaten diksiyon anlamında mükemmel, muhteşem renkli projeksiyonlarla zenginleştirilmiş bu konferans yazarın gerçekten olağanüstü belgeleme işini görmemizi sağladı. Yeşil Camii’nin, üzerinde seramik işçilerinin ismi yazılı olan mihrabından bahsederken, sağ ince sütunun üzerinde yazan, “Üstadani Tebriz” (Tebriz ustalarının eseri) ifadesinden zanaatkarların Tebriz’den olduğuna şüphe duymuyor, “ama diyor, kim bilir ne kadar Türk, Doğu Anadolu’ya yayılmıştı veya onların Türk olduğuna inanmak serbestti”. Merdiveni veya perdeyi çekiniz çünkü bu iş bitti gitti; bundan daha zekice açıklanamazdı. Güzel pohpohlama ve dalkavukluk, mükemmel oldu; ama kuşkuluyum ki sağduyulu ve birbirini iyi tanıyan Türkler böyle cesur bir reklam karşısında yaygara koparmasınlar.“

Fakat aynı not defterinin arkasına yine Mamboury tarafından kesilip iliştirilmiş gazete kupürünün yazarı, Mamboury ile aynı fikirde değil. Gazete kupürünün yazarına göre; hava çok sıcak olmasına rağmen salon, Türk ve Fransız öğrencilerle tıklım tıklım doludur. Konuşmacı herhangi bir metne bağlı kalmadan doğaçlama konuşur. Bursa yapıları ve manzaraları renkli projeksiyonlarla sunulmuştur. Gabriel’in aşağıdaki görüşleri salonda coşku ile karşılanır:

“Öncelikle batıda inanılan ve bugün hâlâ genel olarak kabul edilen, Osmanlı Devleti’nin kökeninde yapıların tasarımı ve inşasında Türkler hiçbir rol oynamamıştır gibi bazı hataları çürütmek gerekmektedir. Oysa tarihi tanımak, entelektüel ve sosyal çevrenin incelenmesi bu türden teorilerin doğru olmadığını görmemize olanak sağlar. Bu ve bunun gibi birçok noktada, eserlerin doğrudan incelenmesi beni değerli arkadaşım Fuat Köprülü’nün değerlendirmeleri birleşen sonuçlara yönlendirdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun kökenlerinin, fatihlerin sadece Bizans müesseselerini kullandığını gösteren basit bir şemaya indirgenemeyeceği eşsiz bir şekilde gösterilmiştir. Şarkiyatçı alimin çalışmaları sayesinde o devirde Anadolu’nun durumunun ne olduğunu, dervişlerin ve loncaların oynadığı rolü şimdi daha iyi anlıyoruz. Bu bakımdan arkeolojik çalışmalar da Osmanlı sanatının başlangıcını Selçuklu sanatına bağlayan devamlılığın altını çizen bazı varsayımları güçlendiriyor.”

Fransızca yazılmış bu gazete kupürünün altına Mamboury, “İstanbul, 26 Mayıs 1949” ifadesini yazar. Notlardaki hiddetli ton, Mamboury’nin konferansa katılmış olabileceğini düşündürüyor.

Mamboury‘nin not defteri içinde kesip sakladığı gazete kupürü
Alman Arkeoloji Enstitüsü
E. Mamboury Arşivi

Bereketzâde Çeşmesi, 27 Mayıs 1949

Bu sayfa oldukça heyecanlı başlar. Mamboury tanımadığı birinden bir telefon alır.
Telefondaki kişi:
“Bereketzade Çeşmesini yıkıyorlar ya da taşlarını kırıyorlar, üst sıradakilerin tümünü kaldırdılar bile. Mahalle sakinleri alarm halinde ve bu küçük ve sevimli yapıyı neden yok ediyorlar anlamıyorlar. Lütfen yetkili kişiye müdahale ediniz!” der.
“Tanımadığım, muhatap olduğum kişinin ismi Timchenko, mühendis. Hemen Aziz Bey’i (Aziz Ogan?) aradım, bana çeşmenin yerini değiştireceklerini ve yazılı olarak önceden buna itiraz ettiğini teyit etti. Taşlarını kırarak çıkardıklarını ve bunu bana bir mahalle sakininin haber verdiğini söylediğimde, durumu doğrulatmak için oraya birini yollayacağını ve bir kez daha itiraz edeceğini yineledi.”
Mamboury’nin çeşme ile ilgili gelişmeleri takip ettiğini yaklaşık bir yıl sonra tuttuğu kısa nottan anlıyoruz:

1950, Nisan sonu

“Bereketzade Çeşmesi, 1949 yılında taşındı ve Galata Kulesi sur duvarlarının içine yerleştirildi. Orada daha güvende olacak.”

Bereketzade Çeşmesi eski yerinde
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-10081c
Fotoğrafçı: Sebah & Joaillier (1900’ler)

Galata-Pera tarafındaki eski mezarlıklar, 27 Mayıs 1949

Timchenko’nun telefonundan hemen sonra Mamboury’nin Galata’ya koştuğunu anlıyoruz. Defterin bir sonraki sayfasında aynı güne ait notlarda bir garaj inşaatı sırasında tahrip edilmiş birçok mezar gördüğünü yazıyor. Tahribat Mamboury oraya gelmeden önce başlamıştır. İfadelerinden burada pek çok mezar olduğu anlaşılıyor:
“Dün Akarsu Yokuşu Sokağı’nın ucunda bir kanalizasyon yapımı sırasında, kaldırımın altında 80 cm derinlikte, bir sarnıcın kalıntılarının ve Bizans yapımı tuğla duvarların yanında büyük ve eğri kiremitleriyle hâlâ iskeleti yerinde olan yeni bir mezar buldum. Sarnıcın suyu Akarsu Sokağı’nın asfaltlanmasında kullanıldı. Delik, kullanılmayan bir merdiven basamağı tarafından tıkanmış. Ağa Hamamı Sokağı’ndaki bir evin temeli için yapılan hafriyat çalışmaları sırasında, aşağı yukarı sokak hizasında, yuvarlatılmış kiremitle kaplı (Kasım sonu 1949) birçok mezar bulduk. Eczanenin karşısında, yerden Bizans tabağı çıktı.”

Sen Piyer Hanı cephesinde bir mezar taşı, Geç Antik Dönem
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-KB01519
Fotoğrafçı: A. M. Schneider (1943)

Pantokrator Civarındaki “Louma”,  29 Mayıs 1949

Bir Pazar sabahıdır. Mamboury, Nomidis (Miltiadis Nomidis?) ve Kadri Bey (müze görevlisi veya Zeyrekli bir bey ?) ile birlikte “Pantakrator’un meşhur loumasını” görmeye gider. Pantakrator’un teraslarından birinin altında Bıçakçı Çeşmesi Sokağı’nda (bu sokak bugün de aynı ismi taşır) yer alan bu loumaya birkaç basamakla inilen demir bir kapıdan girerler. Alçak kapıdan hafifçe eğilerek geçerken kapıdaki detay Mamboury’nin dikkatini çeker:

“Alçak kirişin üzerinde uçları yuvarlatılmış derin kazınmış bir haç var.”

Sağ taraftaki duvarda Theodosius Dönemi’ne ait bir sütun başlığı parçası gözükse de Mamboury’e göre, demir kapı dahil tüm iniş bölümü Türkler tarafından yapılmıştır.

“Kapıyı ve 1,10 m genişliğindeki koridoru geçiyoruz, 5-6 yüksek basamağımız var; aşağıda sağa doğru kıvrılıp bir sarnıcın içine varan bir platforma ulaşıyoruz.”

Sarnıcın içinde üzeri dört kristogramla süslü bir korkulukla çevrelenmiş bir platform ile karşılaşırlar. Bu kristogramların üzerinde Mamboury’nin 4. yüzyıldan olduğunu düşündüğü defne yapraklarıyla çevrili x ve p harfleri vardır. Mamboury alelacele cümlelerinin arasına bu monogramın küçücük bir çizimini yapar. Kürsünün döşemelerindeki haç çizimlerini de notlarına ekler. Kürsünün tabanında biri su getiren biri de suyu boşaltan iki su borusu deliği keşfederler. Bu keşif Mamboury’nin yapıyla ilgili yorumlarını keskinleştirir. Ona göre burası, vaftiz seremonilerinin gerçekleştiği bir yerdir.

Louma yapısıyla ilgili bölüm Mamboury’nin not defterinin en detaylı bölümüdür. Fakat notlar düzensiz tutulmuştur. Örneğin, sarnıç olarak bahsettiği mekana notlarının ilerleyen kısımlarında havuz ve lahit dediğini görüyoruz. Notların devamında bir tartışma başlatır:

“Tartışma: Korkuluğun döşemeleri kuşkusuz 4. yüzyıldan, ama tonozun iri taneli tuğlalarıyla birlikte harcı daha geç ve büyük olasılıkla 6. yüzyıla ait.”
Uzun bir retorik tartışmadan sonra Mamboury, buranın bir vaftiz havuzu olduğuna karar verir.

“Sağda bir merdivenin, solda bir pencerenin, kristogramların ve geniş bir kapının önündeki su sızdırmaz tırabzanın çevresindeki haçların varlığı aynı Vlaherna Meryem Ana Kilisesi’ndeki gibi imparatorun bazı dini törenlerde içine girdiği bir “louma”’nın varlığını düşünmemizi sağlıyor. Kürsünün genişliği, rahibin ve yanındaki din adamlarının dua okumasını ve kutsamasını mümkün kılıyordu.”

Mamboury ve yanındakiler, bu küçük yapı ile Pantokrator arasında bir bağlantı olup olmadığını merak ederler. Kiliseye bağlı bir louma olabilir miydi bu yapı? Mamboury bu fikre katılmaz. Sebeplerini de şöyle açıklar:

1-Pantokrator 12. yüzyıla tarihleniyor ama bu louma 5.-6. yüzyıl; bir bağ yok sadece yeniden kullanılmış.
2-Aedikula ikinci terasın eteklerinde ve kiliseye çok uzak; manastır yapılarının bir parçası olsaydı, kiliseyle doğrudan bir bağlantı kurulabilirdi.
Yapı her ne kadar Pantokrator’a uzak da olsa manastırın sınırları içindedir.
“Her hâlükârda Pantokrator’un kapalı duvarlarının içinde, muhtemelen sebze meyve bahçesi kısmında bulunduğunu zannediyorum. Pantokrator rahipleri tarafından biliniyor muydu? Zannetmiyorum.”

Mamboury 13 gün sonra yapının bulunduğu yere yeniden gider.

11 Haziran 1949

Bu kez suyun içinde bir lahitten bahseder. Fakat bu lahit elbette daha önce notlarında vaftiz havuzu dediği yerdir. Arazi sahibi dostane bir jest yapıp bunu patrikaneye hediye etmiştir. Patrik de bu jeste karşılık daha önce Mamboury’nin sözünü ettiği merdivenin başına kadar gelecektir. Bu ziyaretin gerçekleşip gerçekleşmediğini, lahdin gerçekten hediye edilip edilmediğini bilmiyoruz.

“Müze ve Türk çevreleri mezar olduğunu düşündükleri bu louma ile çok ilgilendiler. Yakında içerdiği 50 ton su boşaltılacak ve dibini süsleyen taşlar çıkartılacaktı; işte o zaman bu yapının her detayını rahatça inceleyebileceğiz ve gerçek amacını kesin ve net anlayabileceğiz, çünkü Bıçakçı Çeşmesi Sokağı bölgesinde 5. yüzyılda birçok imparatorluk ailesi üyesinin sarayları vardı.“

Aynı başlık altına yeniden tarih atarak notlarına devam eder.

11 Haziran 1949

“Sarnıç itfaiyeciler tarafından boşaltıldı; bütün mahalle heyecanlı, kız oğlan yüzlerce çocuk Bıçakçı Sokağı’na daldı. Sarnıca giremiyoruz. Bütün hava sarnıca sarkıtılan motorun dumanıyla kaplandı.“

Mamboury’nin Zeyrek Bıçakçı Çeşmesi Sokağı hakkındaki notları burada son buluyor

Pantokrator Kilisesi ve çevresi
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-KB0430
Fotoğrafçı ve tarih bilinmiyor

Galata Surları, 30 Mayıs 1949

Mamboury’nin bir diğer çalışma alanı da Bizans Dönemi damgalı tuğlalarıdır. Mezar tuğlaları bulduğu Galata’ya sık sık gider. İlk gidişinden üç gün sonra yeniden Galata’dadır. Burada bir Ceneviz duvarının yıkımına şahit olacaktır.

“Karaköy’den gelirken, Gümrük Sokağı’ndan geçip Mumhane Sokağı’ndan ilerlerken, yolun sağında bulunan Ceneviz duvarını geçiyoruz ve yıkılmış bölüme varıyoruz.”

Notlardan, Mamboury için duvarın yerini tarif etmekten başka yapacak bir şey kalmadığını anlıyoruz.

Galata Kulesi ve Galata Surları
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-R28872
Fotoğrafçı: G. Berggren (1880’ler)

Beyazıt Hamamı Çevresi, 17-23 Kasım 1949

Buradaki çok katmanlılık Mamboury’nin notlarında bile açıkça görülebiliyor. Daha önce gerçekleştirilen kazılar sırasında ortaya çıkartılan I. Theodosius sütununun parçaları burada yapılmak istenen bir evin inşaası sırasında yeniden gün yüzüne çıkartılıyor. Yürütülen güncel kazılarla hamamın temel duvarına da ulaşılıyor. Mamboury diyor ki:

“Duvarda aşağı yukarı 15 adet I. Theodosius sütunu parçası spolia olarak kullanılmış; demek ki hamam bu yapının son mezarı.”

Theodosius Kemeri’nden bir parça
Alman Arkeoloji Enstitisü Fotoğraf Arşivi
Fotoğrafçı ve tarih bilinmiyor

Aya İrini’deki Ramazanoğlu Kazıları, 23 Kasım 1949

Mamboury, Beyazıt Hamamı’ndan sonra, Aya İrini’deki kazılara gider. Kazı başkanı Muzaffer Ramazanoğlu’dur (Aya Sofya Müzesi müdürü). Kazılar yoluyla Aya İrini’nin altındaki pagan tapınağın ortaya çıkmış olmasına çok sevinir. Notlarında büyük bir kapı ile Aya İrini’nin iç batı avlusuna bağlanan bir koridora açılan, molozlardan temizlenmiş bir avlu ve bu avludaki dört adet kolon, burada bulunmuş üç adet sütun başı ve altı figürlü Deisis freskinden bahsediyor. Her ne kadar Muzaffer Bey, freski 9. yüzyıla tarihlese de Mamboury’e göre “muhtemelen 14. yüzyıl”a aittir. Aralarındaki gerilim artar.

“Ramazan ne krokiye, ne nota, ne sahada fotoğraf çekmeye izin veriyor. “

Ramazanoğlu’nun tüm kısıtlamalarına rağmen Mamboury hem fotoğraf çeker hem de plan çizmeyi başarır. Hatta buraya yeniden gelmeyi planlar. Ona çıkartılan tüm zorlukları belki biraz da hınçla defterine tek tek not alır.

“Muzaffer tarafından yanlış okunduğu için tüm gerçekliği maskelenen birçok mühürlü tuğla bulundu. Sadece iki tane yazılı fragman alınıp saklandı.”

Mamboury yaklaşık beş ay defterine dokunmaz.

Aya İrini naos bölümünde mozaik döşeme
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-R6127
Fotoğrafçı: U. Peschlow

Aya İrini, güneyden bakış
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-R6146
Fotoğrafçı: U. Peschlow

Çinili Köşk, 28 Nisan 1950

Müze çalışanları ile kimi sorunlar yaşasa da Mamboury bu kez müzenin içindedir.

“Çinili Köşk tamir ediliyor; Mimar Macit’in asistanı, “Eski Saray”’ın müdürü Tahsin Bey’le (Topkapı Sarayı müdürü) ikisi hiçbir bilirkişi komisyonuna danışmadan, restorasyon, yıkım ve yeniden yapımlara karar verdiler. Aziz Bey’e göre bu anormallik sona erdi ve Müzeler Genel Komisyonu her iki veya üç ayda bir Ankara’da toplanacak ve sadece onlar restorasyonların, tamiratların, kazıların vb. işlerin yapılmasının gerekli olup olmadığına ve yapılma biçimlerine karar verecekler. Bu, bugüne kadar kendi kafasına göre takılan Tahsin Öz, Macit ve Ramazanoğlu için ani bir darbe oldu.”

Bu öfkeli ifadelere rağmen Mamboury restorasyon çalışmaları ile ilgili olumlu görüşlerini de kaydeder. Yıllar içerisinde pek çok değişikliğe uğramış binanın cephesinde saklı kalan pencerelerin açığa çıkarılması çok hoşuna gider. Binanın detaylı bir şekilde incelendikten sonra restorasyonunun yapılması gerektiğini vurgulayarak modern restorasyon anlayışının erken işaretlerinden birini verir.

Çinili Köşk
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-KB8971
Fotoğrafçı ve tarih bilinmiyor

Alibeyköy’de Kazı

Mamboury’nin buraya gelme sebebi bir gecekondu inşaatıdır. 1949-1950 yılları arasında İstanbul Arkeoloji Müzesi burada bir kurtarma kazısı yürütmüş; kazılar sonucunda ortaya çıkan ünlü heykel grubu Silahtarağa heykelleri müzede uzun süre sergilenmiştir. Mamboury gün yüzüne çıkan buluntuları listeler:

“Restorasyonlarından sonra bir tane başsız ve kolsuz Artemis’i fark ettik. Bir Neptün (Poseidon) gövdesi, neredeyse tamamen kolsuz ve ayaksız bir Apollon, kafasız ve kolsuz bir Nymphe, bir Nike’nin arta kalan parçaları ve başka çocuk bacakları ve kol parçaları, bir ikinci köpeğin başının bir kısmı vs..”

Mambory buranın Semystra’nın Altarı olduğunu kaydeder. Burada ayrıca çok sayıda Bizans mezarından oluşan bir nekropolün varlığından söz eder.

Artemis heykeli, İstanbul Arkeoloji Müzeleri
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-R30453
Fotoğrafçı: D. Johannes (1996)

Capitol Bölgesi, 30 Mayıs 1950

Yeni açılan Atatürk Bulvarı etrafındaki yoğun inşaat faaliyetleri Mamboury için bir inceleme alanı yaratır. 30 yıl önce bodrumuna girdiği yapıyı yeniden ziyaret eder. Mermerler ve demirlerle özensizce kapatılmış kapıyı aşarak içeri girer. Manzara 30 yıl önceki gibidir.

“Yerde hâlâ sütunlar, tabanlar, Theodosius sütun başları ve çeşitli mermerler yatıyor.”

Yapabileceği tek şeyi yapar. Not defterine gördüklerini yazar ve çizer.
“Capitol’e ait olabilecek terasın 37 m’den uzun bir cephesi var, 25 m Marmara Denizi üzerinde; Şehzade Camii tarafında aşağı yukarı 80 m derinde. Bu demek ki Havariyyun Kilisesi’nden Tauri Forum’una giderken, Bous (Öküz) Forumu’ndan gelen yolla ve Mese Yolu’nun kesiştiği açıda bulunan geniş bir yapıydı. Bölgenin kesinlikle en önemli yapısıydı.”

Ona göre; bu yapının üstüne bina yapılmadan önce sondaj yapılarak incelenmesi gerekirdi. Gördüklerini yorumlayabilmek için biraz okumaya da ihtiyacı vardır. Not defterine yeni bir başlık atar: “Kaynaklara göre Capitol’ün Durumu”
Antik kaynaklardan Capitol ile ilgili okumalarını ve analizlerini not eder.

Şehzade Camii
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-KB01576
Fotoğrafçı: A. M. Schneider (1943)

Atatürk Caddesi’nde Valens Su Kemeri’nin havadan görünüşü. Bu caddenin etrafındaki inşaat faaliyetleri Mambory için bir çalışma alanı yaratır.
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-KB21843
Sahenk, H. (1960)

Büyük Çekmece’de Gezinti, 4 Haziran 1950

Mamboury Küçük Çekmece bölgesinde 1930’lu yıllardan itibaren çalışmaya başlamıştır. Dahası, antik kaynaklarda Rhegion olarak bahsedilen yerin burası olduğunu o keşfetmiştir. Notlarının sonundaki „ bir dahaki sefere daha detaylı turistik notlar alacağım“ ifadesinden bu kez bölgeye sadece gezmek için gittiğini anlıyoruz.

Gezi arabayla başlar, eşek sırtında devam eder. Dini bir yer olabileceğini düşündüğü çeşitli Bizans kalıntıları görür. Bunların Bathonea antik kentine ait kalıntılar olup olmadığını bilemiyoruz. Mamboury sık sık geldigi bu yerlerden hâlâ etkilenmektedir.

“Kültürler çeşitli ve oldukça güzel, birkaç bin yıllık merkezlerden geçiyoruz.“

Bu gezinin en ilgi çekici keşfi ise Mimar Sinan ile ilgilidir.

“Köprünün başındaki iki uzun temel yazısına göre; bu köprünün Sinan’ın eseri olması mümkün değildir.“

Büyük Çekmece Köprüsü
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-KB11471
H. Högg (1960’lar)

Galata-Pera’nın Eski Mezarlıkları, 1950 Haziran’ının Başı

Mamboury bu kez Galata’nın farklı sokaklarındadır. Şimdi de gaz borusu döşenecektir. Kazılar esnasında Bostanbaşı Sokağı’nda 1.80 metre derinlikte bir lahit çıkmıştır. Monolitik sade taştan bu şanssız lahdin üzerinden ikinci kez borular geçecektir.

“İlk boru döşeme sırasında mühendisler bir lahdi tahrip etmeyi rahatsız edici bir şey olarak görmemiş; lahdi iki ucundan delmişler ve boruyu yer yer merhumun kemiklerinin üzerinden geçirmişler. Bu lahit 9. yüzyıla aitmiş gibi görünüyor.“

Capitol Bölgesi, 16 Haziran 1950

Yaklaşık bir ay sonra Mamboury yeniden Şehzade Camii’nin etrafındadır. Notlarından buraya kaydettiğinden daha sık geldiğini anlıyoruz.

“Bu çevrelerdeki bütün inşaat şantiyelerini taradım.“

Sarnıç dediği bir yere ulaşır. Damgasız tuğlaları ölçüp kaydeder: 36-37-4. Osmanlı ve Bizans duvarları birbirine karışmıştır. Duvarları ve harcı analiz etmeye çalışır. Yukarıda yapılan evin beton kolonlarını yerleştirmek için açılan delikler başının üstündedir.

“Yığınlarca Roma tipi kumlu ve kireçli duvar delindi. Bir plan çizmek imkansız.”

Adalet Sarayı, 16 Haziran 1950

Mamboury, eski Sultanahmet adalet sarayının inşaatına tanıklığını yazar. İbrahim Paşa Sarayı’nın arkasına denk gelen alan düzleştirilmektedir.

“Ara ara mermer, taban, sütun başı çıktıkça, bir taş ustası hemen tıraşlıyor.“

Azize Euphemia kilisesi de bu hoyrat inşaat çalışmalarından nasibini alır.

“Azize Euphemia kilisesinin içindeki kapalı alan zorlanmış, hiç pencere ve kapı yok, ama çatı delinmiş veya freskleri sıyırmış. Ve çocuklar içeride oynuyorlar; bir berduş gece burada kalıyor. Ufak ufak tabanları kırıyorlar; gömülü kolon yere atılmış veya tuğlaları ve taşları duvarından koparılmış; çok hüzün verici bir durumda.“

Hippodrom altındaki kalıntılar, İbrahim Paşa Sarayı
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-KB6958
W. Müller-Wiener (1976)

Heybeli, 19 Haziran 1950

Mamboury’nin hüznü Heybeliada’da da devam eder. Buraya İsviçre konsolosu Bay Forge ve eşi ile birlikte gelmiştir. Askeri okulun kapısı onlar için açılır. İçerideki mezarlığı ve Panayia (Meryem Ana) kilisesini ziyaret ederler. Mezarlığın hali onu üzer. Yakınında modern bir inşaatın yükseldiği kilisenin halini ise şöyle özetler:

“Bir Bizans yapısının daha yok olmasını başlatacak harabeyi şimdiden görür gibiyiz.”

Heybeliada
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-9407
Sebah & Joaillier (1900’ler)

Azize Euphemia Çevresi, 31 Temmuz 1950

Bir buçuk ay sonra ikinci kez Hippodrom ile ilgili not tuttuğunda, ilk ziyaretin yarattığı şoku üstünden atmış gibidir.

“Adalet Sarayı’nın yapımı sırasındaki çalışmalar birçok ilginç keşfi ortaya çıkardı, özellikle Azize Euphemia Martyriumu’nun çevresinde Notitia Dignitatum’da bahsi geçen 3. Bölgede bulunan Porticus Semirotunda’nın bazı parçaları bulundu. Şekillerini ayırt edemediğimiz küçük odalara ait duvarlar söz konusu.”

Azize Euphemia kilisesi freskleri
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-2670
Fotoğrafçı ve tarih bilinmiyor

Azize Euphemia Kilisesi apsisi ve Lausos Kazıları
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-Inv-030934
Fotoğrafçı ve tarih bilinmiyor

Hippodrom, 8 Eylül 1950

Mamboury iki başlık hariç defterinin bundan sonraki bölümünü tamamen Hippodrom’daki kazılara ayırmıştır. Mamboury’nin bu bölümdeki notlarının arka planında 1921-1923 yılları arasında Atina’daki Fransız Okulu’nun (Eski Eserler Araştırma Enstitüsü) müdürü R. Demangel ile Topkapı Sarayı’nın doğusunda gerçekleştirdiği kazılar ile 1918 ve 1932 yıllarında Berlin Müzeleri Antik Eserler Bölümü’nün müdürü Theodor Wiegand ile burada gerçekleştirdiği öncül arkeolojik kazılar vardır. Onu bu tarihte buraya yeniden çeken şey, müze müdür yardımcısı Rüstem Duyuran tarafından adliye sarayı inşaatında gerçekleştirilen kazılardır. Mamboury, 1 Haziran’da başlayan kazıları düzenli olarak ziyaret eder. Notlarına sekiz gündür yıkım ekiplerinin eski cezaevinin duvarıyla uğraştığını yazar. Alman Çeşmesi’ni enlemesine kesen sokaktaki altı basamağın üstü açılmıştır. Mamboury’nin ilk yorumu bu basamakların bir taban döşemesinin alt armatürü olduğudur. Mamboury’nin Rüstem Duyuran kazılarında yaptığı çizimler o kadar başarılıdır ki; bugün hâlâ bu çizimler kullanılarak Hippodrom’un oturma yerlerinin üç boyutlu modellemelerini yapmak mümkündür.

Defterde bu bölümden sonra gelen on sayfa boştur. Muhtemelen Mamboury bu sayfaları daha sonra doldurmak niyetindeydi.

Mamboury‘nin Cumhuriyet Gazetesi‘nde yayınlanmış Adalet Sarayı Kazıları ile ilgili makalesi
“Güler yüzlü kazıcılar toprağı çok dikkatli bir şekilde kazıyorlar. Keşke bütün kazıcılar böyle dikkatli olsa. O zaman toprağın altında ne var daha iyi bilirdik.“
Alman Arkeoloji Enstitüsü E. Mamboury Arşivi

Hippodrom, Sfendon, Doğu tarafı
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-2784
Fotoğrafçı: E. Mamboury, T. Wiegand

Uzun bir aradan sonra turistik bir gezinin hazırlığı için Fener’e gider.

Fener Evleri, 6 Haziran 1952

Mamboury bir bilimsel turist rehberi yazarıdır. İstanbul Turist Rehberi ilk kez 1925 yılında yayınlamıştır. Rehber içerdiği çizimler, planlar, haritalar, fotoğraflar ve bilimsel açıklamalarla bugün turist rehberinden anladığımız şeyden çok farklıdır. Fransızca, İngilizce, Almanca ve Türkçe dillerinde birkaç baskı yapmıştır. 1933 yılında Ankara Turist Rehberi’ni yayınlamıştır. Hayatının son günlerine kadar Türkiye Turist Rehberi’nin hazırlığı ile uğraşmıştır. Burada tuttuğu kısa notta Süreyya Ergün (Türkiye Turizm müdürü) ile birlikte Fener’de ahşap bir evin içini gezerler. Bulgar Killisesi’ni ve kilise görevlisinin evini ziyaret ederler. Notlar birbiri ardına devam eden karışık ifadelerle son bulur.
“Edirne zinciri, birkaç 18. yüzyıl başı ikonası, üç kıdemli din adamı, Bakire Meryem Sinai Dağ’ında vs.“

Fener‘de bir cadde
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-R9395
Fotoğrafçı: W. Müller-Wiener

İmparatorluk Sarayı’nın Mozaikleri, 20 Mayıs 1952

Mozaiklerin üzerine yapılan çatı inşaatı nihayet bitmiştir. Rice (İngiliz arkeolog David Tablot Rice) ailesi ile birlikte uçakla şehirden ayrılmıştır. Mimar Corbet o yokken planları çizecektir. Notların devamında kazıda neler bulunduğunu anlatır.

“Mozaiği çevreleyen duvarları temizlerken, portreye benzeyen bir bordür (kenar) başı keşfedildi. Rice, güney mozaiğinin altında derinlemesine bir kazı yaptı ve 1.80 m’de, üstünde TAEIOY yazılı (tuğlaya bakınız), üzerinden de net olarak Justinianus dönemine veya hatta Pulcheria dönemine ait tuğlalar çıkardığı bir sarnıcın tabanını buldu. Mozaik de aynı döneme aitti. Rice Türk binasının altında, terasın arkasında da kazı yaptı ve 9. ve 10. yüzyıl yapıları ve Constantinus dönemine ait tabanlar buldu. Seneye tekrar kazacak.”

İmparatorluk Sarayı‘nın bir bölümü
Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi
D-DAI-IST-2782
Fotoğrafçı: E. Mamboury, T. Wiegand

Adalet Sarayı için kanalizasyon, Eylül-Ekim 1952

Yeni adalet sarayının kanalizasyon çalışmalarını haber alan Mamboury, Aziz Bey’in izni ile çalışmaları yakından takip eder ve gördüklerini kaydeder. Bu tarihte Hippodrom ve çevresi Mamboury’nin burayla ilgili 2 Nisan 1953 tarihli son notuna kadar adeta bir şantiye gibidir. Mamboury tüm yeni inşaatları aralıksız takip eder. Kafasının içinde daha önceki kazılardan kalma planlar vardır. Yeni buluntuları bu planlara oturtur ya da oturtamaz. Duvarlar, sarnıç ve havuzlar, sütun başları, tuğlalar, döşemeler, Bizans tipi kaidelerin taşıdığı „Türk duvarları“ ortaya çıkar. Bizans duvarları bazı Türk duvarlarına taban olarak kullanılmıştır.

“Bu çevrelerde 1913’te yanan bir Türk mahallesi vardı. İşte bu yüzden Plakoton’un mermer döşemeleri bile söküp alınmış. Sokaklar Bizans kalıntılarını evlerden daha iyi korumuş.”

Müze görevlileri ile birlikte elinde defteri sürekli oralardadır. Bay Maumi, Katırcıoğlu Hanı çevrelerinde büyük bir iş hanının inşaatının başladığını haber verir. Müzeden Necdet Bey ile birlikte hemen oraya koşar.
Bazen de geç kalır.

“D kazısına çok geç geldik. Kazı bitmişti ve temele başlanacak. Acımusluk Sokağı boyunca sarnıcın iç duvarlarını tıraşladılar. Yeni bina yolun altında var olmaya devam edecek duvarın içine yapılacak.”

Not defterindeki notlarda sık sık bahsettiği Hippodrom kazılarından bir görüntü
Fotoğrafçı: E. Mamboury (1950‘ler)
Alman Arkeoloji Enstitüsü E. Mamboury Arşivi

Hippodrom kazılarından bir detay Fotoğrafın solunda kazı ile yakından ilgilenen insanlar görülmekte
Fotoğrafçı: E. Mamboury (1950‘ler)
Alman Arkeoloji Enstitüsü
E. Mamboury Arşivi

Mamboury’nin son notu Çırpıcı Deresi hakkındadır.

Çırpıcıderesi Vadisi, 28 Haziran 1953

“Theotokos Evergetis’in kalıntılarının arayışında”

Hippodrom‘un gürültülü inşaat alanlarından sonra Çırpıcı Deresi ziyareti Mamboury’e zevk verir. Meyve bahçelerinden, üzüm bağlarından, kaynak sularından ve mezarlıklardan bahseder.

“Çok göz alıcı kuytuları olan mezarlıklardan hafifçe çıkıyoruz.”

Sonunda Mithat Paşa’nın çiftliğine ulaşır. Buraya İstanbul Klüp’ün yöneticisi Bay Achille Arvanitaki’nin referansı ile gelmiştir. İçerideki sarnıç-ayazmayı görecektir. Her zamanki gibi ölçüler alıp çizim yapar. Bu sarnıcın bir manastıra ait olduğundan emin gibidir. Rahip Janin’in bahsettiği Theotokos Evergetis Manastırı olabilir mi diye düşünür.

“Bu manastırı Çırpıcı Deresi veya 2 mil uzaklıktaki (3304 m) Haznedar Deresi çevrelerine yerleştiriyor; ama Silivri Kapı’dan ayazmaya 3304 m değil 2500 m var. Çırpıcı Deresi’nin diğer tarafından 700-800m daha ilerde, görmediğim ama uzaklığı daha denk düşen başka bir ayazmayı bana bildirdiler. Bunlardan hangisi Theotokos Evergetis Manastırı?”

Mamboury, ölçüler olmadan düşünemez.

Mamboury, Müller-Wiener Arşivinde

W. Müller-Wiener arşivinden Mamboury‘e ait bir sarnıç çizimi

W. Müller-Wiener arşivinden Mamboury‘e ait Galata Kulesi çizimi

W. Müller-Wiener arşivinden Mamboury‘e ait Büyük Saray‘ın bir bölümünü gösteren çizim

Müller-Wiener, Mamboury‘nin not defterinden Grünes Notizbuch (yeşil not defteri) diye bahseder. Bu çizim ve üzerindeki Müller-Wiener‘e ait notlar Mamboury‘nin not defterinin 33. sayfasındaki 30 Mayıs 1950 tarihli Capitol bölgesinde tuttuğu notlara dayanmaktadır. Müller-Wiener sol köşeye şöyle yazmıştır:

“Bizans tonozlu yapıları
(Mamboury‘den, Capitol) ….okunamayan kısım, yeşil not defterinde, E. Mamboury!”

Müller-Wiener’in kendi çiziminin sol üst köşesine “E. Mamboury‘nin notlarına göre“ yazdığı görülmekte. Aynı belgeye harç, tuğla, kesme taşlar gibi duvar işçiliği ile ilgili terimler eklemiştir. Yazıtlı küçük bir koridordan bahsediyor. Bir merdiven ya da bir binaya ait olabilecek bu belgedeki diğer ifadeler okunamıyor. Tüm bu notların ve çizimin hangi yapıya ait olduğu anlaşılmıyor.

Müller-Wiener bu belgede Hippodrom hakkında çizim yapıp notlar almış. Üstte “Mamboury‘nin aldığı notlar“ yazdığı seçiliyor. Sağdaki çizim saray kazısından, soldaki çizim ise Lausos kazısından diye not düşülmüş. Ölçüler Mamboury‘den alınmış olmalı.

Aya İrini‘deki Ramazanoğlu kazıları ile ilgili Müller-Wiener‘e ait bir çizim. Müller-Wiener sağ alt köşeye yaptığı bu çizimi Mamboury‘nin çiziminden kopyaladığını not almış.

Acımusluk Caddesi’ndeki Botaneiates Sarayı diye bilinen yapının Müller-Wiener’e ait planı. El yazısına göre Müller-Wiener, planını Mamboury tarafından alınan ölçülere ve Schneider ve Paluka’nın önceki çizimlerine dayandırıyor.

Müller-Wiener, İstanbul Uzunçarşı Caddesi’ndeki bazı Bizans kalıntılarının planını çiziyor. Mamboury‘nin aynı kalıntılarla ilgili bir yayını vardır. Mamboury’nin bu yayınındaki değerlendirmesinden tatmin olmayan Müller-Wiener, çizimin sağ üst köşesine şunları not eder:
“Mamboury’de yer belirtilmemiş, Byzantion 11 (1936), s. 255.
Ve sorar: Harabeler İsmetiye Caddesi’nde mi?“

Müller-Wiener, Aya İrini ile ilgili malzeme topluyor. Bu belgede kendi çektiği fotoğraflar Mamboury’ye ait çizimler ile birarada. Başlıkta şöyle yazıyor: “Konstantinopolis, Erken Hristiyanlık Dönemi, Aya İrini II”.

Müller-Wiener‘in İstanbul’un Tarihsel Topoğrafyası : 17. Yüzyıl Başlarına Kadar Byzantion-Konstantinopolis-İstanbul isimli kitabında
kullandığı birçok belge arasında Mamboury’nin eskizleri, çizimleri ve notları büyük bir rol oynamıştır.

Müller-Wiener, kendisi gibi benzer alanlarda çalışan bilim insanları ile ilgili bir tür katalog hazırlamıştır. Mamboury için hazırladığı forma kendi eliyle Mamboury’nin doğum ve ölüm tarihlerini, eğitimini, çalışmalarını ve yayınlarını yazmıştır.

Müller-Wiener‘in arşivindeki Mamboury‘ye ait bir diğer belge de Milliyet Gazetesi’nin İstanbul ekidir. Tarihi belli olmayan bu gazetede Mamboury’nin oğlu Cemil (René) Mamboury ile yapılmış bir röportaj yayınlanmıştır.

“Ernest Mamboury: İstanbul İçin Bir Ömür“
Cemil Mamboury babasının onu kazılara götürdüğü zamanları hatırlıyor.

Cemil Mamboury, babasının ölüm döşeğindeyken bile “yapacak daha çok işim var“ dediğini aktarıyor.
Mamboury, hayata gözlerini yummadan önce iki büyük projesini sonlandıramamıştır:
Bizans İmparatorluğu’nun topoğrafik incelemesi ve Bizans Dönemi damgalı tuğlaları.

Not Defterinden Sonra

Bu defteri önemli kılan bir başka nokta da tutulan son notun tarihidir. Bu tarihten iki ay sonra 23 Eylül 1953’te Mamboury hayata gözlerini yummuştur.

Artık Feriköy Protestan mezarlığında ebedi istirahatindedir.

Fotoğrafçı: Berna Güler (2021)

Emekliliğinden üç yıl sonra (19 Mart 1991) Müller-Wiener son kez İstanbul’a gelir. Bavulunda Türkçe basılmak üzere yanında getirdiği Bizans’tan Osmanlı’ya İstanbul Limanı kitabı vardır. Bu ziyareti sırasında hayata gözlerini yumar.

Mamboury‘nin not defteri ve Müller-Wiener‘in son kitabı bize bu iki bilim insanının hayatlarının sonuna kadar İstanbul ile meşgul olduklarını gösteriyor. Müller-Wiener arşivini Mamboury arşivine bağlayan bu minik not defteri, bilimsel çalışmaların birbirine bağlanan bir bilgi ve araştırma yığını olduğunu ıspatlar. Bu özelliği ile bu not defteri, Alfons Maria Schneider, Theodor Wiegand, Kurt Bittel, Jonathan Bardill ve Cyrill Mango gibi isimlerin çalışmalarının kesişiminde bir yerlerde durur.

Mamboury‘nin arşivi sayısız çizimle doludur. Bu çizimler bugün artık pek çoğu ortadan kalkmış arkeolojik kalıntılar için tek başvuru kaynağıdır. Mamboury hem İstanbul Arkeoloji Müzeleri‘nin yürüttüğü çeşitli arkeolojik kazılarda Türklerle hem de Almanlar, İngilizler ve Fransızlarla çalışmıştır. Bu geniş insan ilişkileri ağı onun engin deneyiminin ve doğru eskizler çizme yeteneğinin bir işareti olmalıdır.
Müller-Wiener‘in arşivi, topladığı belgelerin yanısıra onun mimari çizimlerini, makalelerini, yayınlarını, konferans bildirilerini ve fotoğraflarını içerir. Arşivinin en göze çarpan özelliği ise İstanbul’un tarihi alanları ile ilgili karar aşamalarında yetkililerin onun görüşüne başvurduğunu gösteren belgelerdir.

Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul Şubesi Vierteljahres und Jahresberichte der Abteilung Istanbul raporu, Mamboury ve Aziz Ogan‘ın 1939 yılında Küçük Çekmece‘ye yaptıkları araştırma gezisinden bahsediyor. Bu belge aynı zamanda İstanbul‘un kozmopolit bilim dünyasının ve çeşitli uluslardan bilim insanlarının işbirliğinin belgesidir. Mamboury yetenekleri ile bu dünyanın etkili kişilerinden biri olmuştur.

Müller-Wiener de bu kozmopolit bilim dünyasının bir parçasıydı.

İstanbul tarihine eşsiz katkıda bulunan bu iki bilim insanının elleri bu not defterine dokunmuştur. İkisi de İstanbul‘un kaybolan arkeolojik ve tarihi mirasına odaklanmıştır. İkisi de aynı içgüdüyle İstanbul‘un sokaklarında dolaşmıştır:
Kalıntılar kaybolmadan önce belgelemeli ve arşivlemeliyim!

Küratörler

Alkiviadis-Alexandros Ginalis
Berna Güler
Murat Köroğlu

Metin

Berna Güler

Editöryal İşler

Ulrich Mania

Teknik İşler

Engin Dikkulak
Mareke-Johanne Ubben

Teşekkürler

Ali Akkaya
Beyoğlu Galatasaray Müzesi
Galatasaray Lisesi
Duygu Erözbek
Emir Alışık
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
Jesko Fildhuth
Nathalie Defne Gier
Zeynep Kuban